iletişim

umit@umitalan.net
twitter.com/umitalan

Çarşamba, Aralık 30, 2009

KÖŞE YAZARLIĞI FUTBOLCULUĞA BENZER


BUGÜNKÜ BİRGÜN, KÖŞE VURUŞU YAZIM TASTAMAM AŞAĞIDA:

Spor yazarlığının efsane ismi İslam Çupi, 1990 yılına denk gelen yazarlığının otuzüçüncü eylülünde “Bizlerin Ölümü” başlıklı bir yazı yazar. Gazetecilerle futbolcuları birbirine benzetir ve şunları kaydeder; “gazeteci emeklileri ile futbolcu emeklileri, o çaresiz, o gitmeyen Eylül vücutlarının içine girince, yeşili gitmeyen bir ağaç gibi kururlar ve kırıla döküle yaşamlarındaki en son seslerini verirler.”

Çupi, dönemin yıldız gazetecileriyle futbolcularının sonunu birbirine benzetmiştir. Her dönemin yıldız futbolcuları olduğu gibi yıldız gazetecileri ya da köşe yazarları da oluyor elbette. Her dönem yeni birilerini parlatıyor, başka birilerini kenara atıyor vesaire. Çupi’nin bu benzetmesinden yola çıkarak köşe yazarlığıyla futbolculuğun başka benzer tarafları nelerdir diye kafa yordum bu hafta. Örneklerle inceleyelim.

DEFANS YAPMAK
Futbolda nasıl her oyuncu forvet hattında görev yapmıyor. Köşe yazarlığında da görev dağılımları var. Kimi yazarlara sadece defans yapmak düşebiliyor. Özellikle iktidara yakın yazarların böyle bir kaderi var. Köşe Vuruşu’nda daha önce Türkiye’nin hem sağ beki, hem sol beki olabilecek kadar yetenekli olduğunu yazdığım Akif Beki, ismiyle müsemma bir bek oyuncusu mesela. Daha önceden atakları basın sözcüsü olarak karşılayan Beki, şimdi Radikal gazetesinde köşe yazarı kimliğiyle karşılıyor. Yanına Sabah gazetesinden Emre Aköz ve Star’dan Şamil Tayyar’ı katar ve bu üçlü defansa lider oyuncu olarak yine Star’dan Mustafa Karaalioğlu’nu eklersek epey sağlam bir defans bloğuna ulaşabiliriz. Bu dörtlüye ağabey olarak ara ara Mehmet Barlas’ı da katarsak tadından yenmez olur.

TRİBÜNE OYNAMAK
Kimi futbolcular vardır ki, onlar için sonucun önemi yoktur. Doğru olanın ne olduğuyla da ilgilenmezler. Bir kaç şık veya agresif hareketle tribündeki çılgın kalabalığın desteğini sağlamayı daha çok önemserler. Köşe yazarlığında da işleyen bir formül bu. Özellikle halkın yazarı, halkın dilinden yazıyor dediğimiz yazarlar bu gruba alınabilir. Çılgın kalabalığın dilini, onlara herhangi bir şey katmadan yazıya tahvil eden Yılmaz Özdil, tam da böyle bir yazar. Kalabalıklar provoke olup sahaya inecekmiş, komşusuna düşman olacakmış falan hiç umursamaz. Yeri geldiğinde, insanların şivesiyle dalga geçen bir ergen kadar zalimleşebilir. Ama her halükarda alkışlayanı bol olduğu için aynen devam eder. Şu aralar tıpkı yıldız futbolcunun ortalama Anadolu takımlarına gitmesi gibi biraz gözden düşmüş gibi görünen Emin Çölaşan da tribüne oynayan köşe yazarının başka bir örneği olarak duruyor kenarda.

OYUN KURMAK
Nasıl oyun kurucu futbolcular varsa, gazetelerde de oyun kuran köşe yazarları var. Genel Yayın Yönetmenleri aynı zamanda köşe yazarlığı da yaptıkları için bu rolü üstleniyorlar çoğu kez. Ekşi Sözlükçülerin yakıştırmasıyla bir dönem “telefon çaldı arayan başbakandı” temalı yazılara imza atacak kadar iktidarla içli dışlı olan Ertuğrul Özkök, değil Hürriyet’in Türkiye’nin oyununu kuruyor gibiydi eskiden. Özkök, şu aralar iktidarla ilişkiler konusunda takımdan ayrı düz koşu modunda olsa da iktidar orta alandaki boşluğu alternatif isimlerle doldurdu bile. Bir Ekrem Dumanlı olsun, bir Mustafa Karaalioğlu olsun, bir Fehmi Koru olsun dönüşümlü olarak oyun kuruyorlar şimdi. Öznel bir değerlendirme isterseniz hiçbiri Ertuğrul Özkök kadar yıldızlaşmış değil henüz.

GOL ATMAK
Futbolun meyvesi gol derler. Köşe yazarlığındada golcüler, yıldızlar var. Nasıl yıldız olduğu ayrı mevzu ama Türkiye’nin en önemli hırçın forveti Hıncal Uluç bence. Futbolcu olarak da teknik direktör olarak da göz kamaştıran bir kariyere sahip olan Galatasaray Teknik Direktörü Frank Rijkaard’a “futbolu bilmiyor, çalışma izni iptal edilsin” diyebilecek kadar futbolu bilen bir adamı sahanın başka hiçbir yerine koyamazsanız. Kaleyi bulup bulmadığı umrunda olmadan habire şut çekip rahatlaması lazım Uluç’un. O gol atsın diye gerekirse kalecinin elini kolunu bağlayacak şakşakçısı bol nasılsa.

Gördüğünüz üzere, nasıl “futbol asla sadece futbol değilse,” köşe yazarlığı da asla sadece köşe yazarlığı değil. Sonuçta köşe yazarlığında da herkesin bir mevkii, bir rolü var. Her yazıyı, puan veya puanlar almak için gündeme sokuyorlar. Bir dönem yıldızlaştıktan sonra gözden düşüveriyorlar. İslam Çupi’nin yazdığı gibi, gazeteci emeklileri ve futbolcu emeklileri kendi yarattıkları o görkemli dünyadan çıkıp tek başınalığı tanıyacaklar elbet bir gün. Bugün işin hiç o tarafı olmayacakmış gibi tadını çıkarsalar da bu böyle, diyorum ve bu haftaki Köşe Vuruşu’nu kullanıyorum.

Hiç yorum yok: