Ya Darbe Dünlükleri?
17 Temmuz 2008 tarihinde Yeni Söz'de (http://www.yenisoz.net) yayınlanan yazım.
Hayat bazen insanı söylemeye zorluyor. Susmak istese de söylemeye mecbur kalıyor insan. Roland Barthes bu durumu; “Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir” diye özetlemişti. Ancak bunun da ötesine geçtik biz. Eğer Ergenekon operasyonu karşısında yeterince coşkuya kapılmazsanız “darbeci” olarak addedilmeniz olası. Oysa, yaşananları okumak için o kadar erken ki.
Arada kaldım tam arada
“Söylesem tesiri yok. Sussam gönlüm razı değil” diyen Fuzuli’yi ters köşeye yatıracak bir süreç bu. Söyleseniz etiketleniyorsunuz. Sussanız da etiketleniyorsunuz. Coşkulu bir şekilde AKP’nin açtığı demokrasi mücadelesinin arkasında sıralanmanız veya Ergenekon diye bir şey yoktur demeniz lazım. Bu da Susam Sokağı’nın çocuk beyinlerimize zerk ettiği; “Arada kaldım tam arada / birisi bu yöne iter muhahaha / diğeri öbür yöne muhaahaha / sıkıştırıp dururlar ta ki ben düzelinceye kadar” şarkısını hatırlatıyor.
Bu yol demokrasiye mi gidiyor?
Kayıtsız şartsız darbe karşıtı olarak bilinen kesim bile AKP’nin tavrı yüzünden ikiye bölünmüşse, durup bir düşünmek lazım. AKP’nin Ergenekon sürecindeki tavrının yol açtığı bu durumu, biraz daha ince görmek lazım. Nuray Mert, gerek Radikal gazetesindeki yazıları, gerekse Milliyet’e verdiği röportajda konuya daha mutedil yaklaşanlardan. Ergenekon diye bir şeyin varlığını inkar etmemekle birlikte, bu bizim arkasında sıralanacağımız demokrasi mücadelesi olamaz diyor ve kuşkularını sıralıyor. Buradan; “Memlekette bunca ‘darbeci’ varken, demokratlarla, demokrasi söylemi ile uğraşmanın zamanı mı diyebilirsiniz? Evet, tam zamanı. Zira, darbeciliği sorgulamak kolay, hele de bu kadar suçüstü yakalanmışlarken. Bu noktada, diğerleri ile ‘yürünecek yol var mı ve/veya o yol nereye gider?’ sorusunu sormazsak kendimizi yaban illerde bulmamız kaçınılmaz.” Noktasına varıyor. Çünkü AKP, Ergenekon ile açtığı yolun samimiyeti konusunda pek çok kişinin kafasında soru işaretleri oluşturmuş durumda.
Ergenekon neyle sınırlı?
Birikim dergisinin web sayfasında yayınlanan bir yazısında Yetvart Danzikyan, bir gazeteci titizliğiyle pek çok bulguyu sıralıyor. Sonra konuyu şöyle bağlıyor:
“AKP hükümeti, tüm gücünü kendisine yönelik bir komployu ortaya çıkarmaya hasretmiştir. Soruşturmanın daha derinlere inmesini beklememek gerekir. Daha derinlere derken şunu kastediyoruz: Kabaca 1980’lerin başlarından bu yana bilhassa Güneydoğu’da işlenen fail-i meçhul cinayetlerin başını çektiği devletin kirli işlerinin ortaya çıkarıldığı, sorumlularının yargı önüne çıkarılıp hesap verebildiği bir soruşturma. Bunu yapmaya AKP’nin çeşitli sebeplerle gücü yoktur. AKP’nin buna niyeti de yoktur. AKP kadrolarının böyle bir meselesi yoktur. AKP tabanının böyle bir derdi yoktur. Şemdinli vakası bunun en iyi örneğidir. Mevcut komuta kademesi bu olayda AKP Hükümeti’nin gideceği sınırı çizmiş, Hükümet de bu sınırı şevkle benimsemiştir. Dolayısıyla soruşturmanın gideceği yer, herhalde şu “Hükümet aleyhinde komplo” ile sınırlı kalacak gibi görünüyor.”
Turnusol kağıdı gibi bir gelişme
İşte tüm bunlar yaşanırken turnusol kağıdı gibi bir gelişme oluverdi. ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul milletvekili Ufuk Uras, DTP milletvekilleriyle birlikte darbeler için bir Meclis Araştırması teklifi verdi. Teklif, sadece AKP iktidarında yaşanan demokrasi dışı girişimleri değil, geçmişe doğru tüm demokrasi dışı girişimleri ele alıyor. Milliyet’in haberine göre AKP, bu girişime destek vermiyor. Hatta Bülent Arınç’ın şöyle bir açıklaması var: “İktidar ‘Bunlar benim meselemdir, çoğunluğum var. İhtiyaç hissedersem Meclis araştırmasına konu etmeden kendi imkanlarımla konuyu inceler, gerekirse çözerim’ diyebilir.” Bu, zamanın Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın “Memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz.” demesi gibi bir şey. Biraz da Ergenekon ile başlattıklarını iddia ettikleri “demokrasi mücadelesinin” samimi olmadığının bir işareti.
Ufuk Uras’ın gerek bu araştırma teklifi, gerekse 12 Eylül’ün sorumlularını yargılamayı engelleyen Anayasa’nın 15. Maddesinin kaldırılması isteği, AKP’nin bu süreçteki samimiyet sınavının sorularıdır. Görülen o ki, AKP bu konularda çamura yatacak gibidir. AKP, eğer yalnızca “darbe günlükleri”ne değil, “dünlüklerine” de el atarsa samimi bir demokrasi mücadelesi verdiğini söyleyebiliriz. Yoksa yaşananlar beş yıldır dönüp dolaşıp geldiğimiz yere, AKP’nin “kendine demokrasi”sine döner. Bundan, AKP dahil hiç kimse kazançlı çıkmaz.
Ümit Alan
17 Temmuz 2008
iletişim
umit@umitalan.net
twitter.com/umitalan
Pazartesi, Temmuz 28, 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Etiketler
Birgün Yazıları
(45)
Köşe Vuruşu
(45)
Yeni Söz Yazıları
(11)
Röportaj
(2)
Tuzla Tersanaleri
(2)
İşçi Ölümleri
(2)
AKP
(1)
Arundathi Roy
(1)
Can Dündar
(1)
Darbe
(1)
Ece Temelkuran
(1)
Edward Said
(1)
Ergenekon Operasyonu
(1)
Gazze
(1)
Mustafa
(1)
Mustafa Kemal Atatürk
(1)
Radikal Yazıları
(1)
S
(1)
Savaş
(1)
Sosyal Güvenlik
(1)
Tuzla
(1)
Ufuk Uras
(1)
belgesel
(1)
istanbul
(1)
işsizlik
(1)
kot taşlama
(1)
sermaye
(1)
sol
(1)
taşlanmış kota boykot
(1)
toplumsal paranoya
(1)
yoksulluk
(1)
Çocuk İşçiler
(1)
örgütlenme
(1)
üçüncü köprü
(1)
üçüncü köprü yerine yaşam platformu
(1)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder