3 Mayıs 2008 tarihinde Yeni Söz'de yayınlanan yazım.
On yıllar, yüzyıllar geçse de bazı sözler hep yeni kalır. Onları unutup yeni bir söz söylemenin imkanı yoktur. Nazım Hikmet’in “Nikbinlik” şiirindeki “hani şimdi bizim soframıza / haftada bir et gelir / ve / çocuklarımız işten eve / sapsarı iskelet gelir” dizesi gibi mesela. Nazım Hikmet’in bu sözleri kâğıda düşürmesinin üzerinden 78 yıl geçse de değişen bir şey yok. Sözler hala yeni, hala boğaz düğümlüyor.
Günde 14 saat çalışın çocuklar!
Geçtiğimiz hafta 1 Mayıs tartışmaları, Vakit gazetesi yazarının bir çocuğu taciz ettiği iddiaları arasında küçük bir haber çıktı birkaç gazetede. Haber, İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Çocuk İşçiler Çalışma Grubu’nun 23 Nisan nedeniyle yaptığı anketin sonuçlarıyla ilgiliydi. Buna göre çocuk ve genç işçilerimizin %62’si günde 14 saat çalışıyordu. Geriye kalan %38’inin de durumu hiç parlak değildi. 24 saatlerini çalıştıkları atölyede geçiren, şehir dışındaki aileleri tarafından kiralananları vardı. Yarısından fazlası sigortalı değildi ve sağlık kontrolünden geçirilmiyordu. %79’unun ailesi yoksulluk sınırında, geriye kalan %21’i onun da altındaydı.
Devlet için de çalışın çocuklar!
Çocuk işçilik gerçeği ülkemiz için yeni bir mesele değil. Bu gerçeği son iktidara bağlamak insafsızlık olur. Ama bu olgu öylesine kanıksanmış ki, çocukların tarım işçiliği nedeniyle okula geç başlamasına bile kimse ses etmiyor. Hatta geçtiğimiz yıl Şanlıurfa Ceylanpınar Tarım İşletmeleri Geliştirme Merkezi'nde –ki bir devlet kurumudur-kamyonla taşınırken ölenlerin 9'unun çocuk olduğunu ve bu çocukların günlük olarak çalıştığını hatırlarsak, bu konuda devletin ne denli sorumluluğu olduğunu daha iyi anlarız. Devletin sorumluluğunun denetimsizliğin de ötesinde suça dâhil olmayı bile içerebildiğini söyleyebiliriz.
Basına malzeme olun çocuklar!
Büyük medyamız, Vakit gazetesi yazarının bir kız çocuğu taciz ettiği iddiasını biraz da rövanşist duygularla çarşaf çarşaf yayınlarken, bir gün de olsa çocuk işçilerle ilgili gerçeği aynı şiddetle manşete taşımadı. Ne de olsa “İslamcı” diye nitelenen basın da benzer bir durumda aynısını yapacaktı. Örneklerini her iki tarafta da sık sık gördüğümüz üzere katil “ dindar olmayıp rakı içecekti” veya “imam hatipli çıkacaktı.” Haber dilinin ideolojisi yine bu ülkenin gerçeklerinin önüne geçecekti. Yine o öyle bir ideolojiydi ki, 1 Mayıs olaylarını bile Ergenekon terör örgütüne bağlayabilirdi.
İnanın çocuklar!
Çocuk işçiler konusunda durum bu. Hatırlayacak olursak Nazım Hikmet söz konusu şiirini tüm olumsuzlukları sıraladıktan sonra “inanın güzel günler göreceğiz çocuklar” diye bitirir. Tam da şimdi o dizedeki “inanın” sözcüğüne dikkat kesilmek gerek. Oradaki inancın neye dönüştüğünü görmek gerek. Zira bugünlerde birileri yine çocuklara “inanmayı” telkin ediyor. Cemaat yurtlarına veya sadaka sistemine gir ve kurtul diyor. Bu sisteme dâhil olmazsan aç kalırsın diye ekliyor. Allah Sağlık Para Afiyet Versin Amin (ASPAVA)’den ibaret sosyal güvenlik politikası, en çok çocukları etkiliyor. Onlara, sahip çıkacak sol bir iktidar, muhalefet veya bağımsız sol bir hareket olmayınca çocuklar ister istemez kendilerine “inanmayı” telkin edenlere gidiyor. Çocuklar inanıyor, inanıyor çocuklar, güzel günlere cennette ulaşacaklar…
iletişim
umit@umitalan.net
twitter.com/umitalan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Etiketler
Birgün Yazıları
(45)
Köşe Vuruşu
(45)
Yeni Söz Yazıları
(11)
Röportaj
(2)
Tuzla Tersanaleri
(2)
İşçi Ölümleri
(2)
AKP
(1)
Arundathi Roy
(1)
Can Dündar
(1)
Darbe
(1)
Ece Temelkuran
(1)
Edward Said
(1)
Ergenekon Operasyonu
(1)
Gazze
(1)
Mustafa
(1)
Mustafa Kemal Atatürk
(1)
Radikal Yazıları
(1)
S
(1)
Savaş
(1)
Sosyal Güvenlik
(1)
Tuzla
(1)
Ufuk Uras
(1)
belgesel
(1)
istanbul
(1)
işsizlik
(1)
kot taşlama
(1)
sermaye
(1)
sol
(1)
taşlanmış kota boykot
(1)
toplumsal paranoya
(1)
yoksulluk
(1)
Çocuk İşçiler
(1)
örgütlenme
(1)
üçüncü köprü
(1)
üçüncü köprü yerine yaşam platformu
(1)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder