GEÇEN ÇARŞAMBA'NIN BİRGÜN YAZISINI KOYMAYI UNUTMUŞUM, ŞÖYLECE:
Ne zamandır aklımı kurcalayan bir “Haftanın En Popüler Köşe Yazarı” listesi var. Medya Takip Merkezi’nin (MTM) basında yürüttüğü haber takibinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu liste, sayısal verilerle en popüler köşe yazarını beliriyor. Genellikle Medyatava sayesinde haberdar olduğumuz liste, Serdar Turgut’un da ilgisini çekmiş olmalı ki, geçtiğimiz hafta bu konuda “Köşe yazarının ölüsü makbüldür” başlıklı bir yazı yazdı. Turgut’un da belirttiği üzere, bu listede genellikle başlarına kötü bir olay gelen veya yazdığı bir yazıyla başını belaya sokan köşe yazarları yer alıyor. Elbette listeyi hazırlayan ve yayınlayanların bir kabahati yok. Zaten popüler sözcüğü böyle bir şey. Ama bu listelerin yoruma açık olduğu kesin.
Peki, listeye özellikle yazılarıyla giren köşe yazarları tamamen masum mu? Zaten o yazıları yazmalarındaki amaç konuşulmak değil mi? Misâl, savunulacak hiçbir tarafı olmayan yumruk yazısıyla listeye zirveden giren Yılmaz Özdil’in amacı zaten konuşulmak değil mi? Varlığını buna borçlu olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu hafta, ‘neler yapanlar bu listeye girer, neler yapanlar giremez?’ gibi bir tahmin üzerinden bu sorulara cevap aramak istiyorum.
SİİRT’TEKİ OLAY HAKKINDA AYKIRI SES
Eğer Başbakan bir köşe yazarı olsaydı, herhalde bu haftanın en popüler köşe yazarı olurdu. Siirt’te yaşanan vahşi olay malumunuz. Olayda ihmâli olanları ve bir türlü bitmeyen soruşturmayı ele almak yerine, bir yıl önce yaşananları gündeme taşıdığı için medyaya yüklenen Başbakan’ın bu tavrı, kendisine en popüler köşe yazarı ünvanını doğrudan kazandırabilirdi. Yani bu hafta havayı koklayıp, bir haftalığına da olsa en çok ben konuşulayım diyen biri, bu konuda tersten çakarak aniden popülerleşebilir. Konu bu kadar basit yani. Elbette bu herkes için geçerli değil. Bir de anaakımda yer almak gerekiyor böyle kolay popülerlik için.
HINCAL ULUÇ’U MODEL ALMAK
Türkiye’de popüler köşe yazarlığının formülü ne kadar Hıncal Uluç olabildiğinize bakar. Hıncal Uluç olmak, maharet isteyen bir iştir. Bir konuda herkesten aykırı bir fikir dillendirip bunu sanki çok mantıklıymış gibi canhıraş savunmayı gerektirir. Bir süre önce tam tersini savunmuş ya da bir süre sonra tam tersini söyleyecek olmanız önemli değildir. Toplumun hafızasızlığına güvenip ne kadar yüksek perdeden konuşabildiğinize bağlıdır iş. ‘Hıncal’dır ne yapsa yeridir’ özgüveniyle; ben, ben, ben, ben ve diğerleri gibi bir durum yarattığınızda olur biter bu iş. Misâl TEKEL işçilerinin eyleminin yeri göğü inlettiği bir haftada, buna gözünüzü kapayıp bir bankanın Londra’ya düzenlediği VIP organizasyonu övebilir, Michelin yıldızlı restoranlarından bahsedebilir, ama yazının sonuna gazetecilik dersleri serpiştirebilirsiniz. Kimse sorgulamaz. O yüzden Türkiye’de popüler köşe yazarı olmanın formülü Hıncal Uluç olmaktır. Türkiye’de köşe yazarları ikiye ayrılır: Hıncallar ve Küçük Hıncallar. Üçüncü ve dördüncü kategoriler de vardır ama onların popüler olma şansı yoktur. Popüler değilse hiçtir.
NE YAPMAMANIZ GEREKİR?
Örneğin; geçtiğimiz hafta ülkemizde 2 yaşında bebeklere tecavüzün de yer aldığı vahşet derecesinde bir olay mı ortaya çıktı? Bir köşe yazarı ya da bir gazeteci olarak bu olayın nedenleri üzerine kafa yormak ve en önemlisi “neden?” sorusuna mı odaklanmak istiyorsunuz? Truman Capote’nin gerçek bir cinayetten yola çıkarak yazdığı In Cold Blood (Soğukkanlılıkla) romanında yaptığı türden bir gazetecilik mi yapmak istiyorsunuz? Sakın kalkışmayın, size hiçbir popülerlik kazandırmayacağı gibi, işsiz kalmanıza bile yol açabilir. 70’lerde tartışılan “Yeni Gazetecilik” türünü yeniden canlandırma gibi hayallere de kapılmayın. Türkiye’de yeni gazetecilik daha ortaya çıkmadan eskimiş, yerini sit-com almıştır. Sit-com’larda dakika başı ver edilen kahkaha efektleri gibi kendinize güldürmeniz veya küfrettirmeniz gerekir. Şairler annesi Gülten Akın’ın dediği gibi, “Ah kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri düşünmeye”dir. Öyledir.
SERDAR TURGUT KENDİNİ SOYUTLAMASIN
Bu yazıyı yazmama yol açan Serdar Turgut’un yazısına neredeyse tamamen katılıyorum. Ancak kendisinin olay yaratan yazılarını da, ‘konuşulmak hep daha fazla konuşulmak’ için yazmadığına en azından beni inandırmaz. Yoksa Hrant Dink cinayeti sonrası, bir sahiplenme duygusuyla “Hepimiz Ermeniyiz” diyenler hakkında, yarın bir gün bir orospunun çocuğu vahşi şekilde öldürse ne diyeceksiniz diye eleştirisi yazısı yazmak ve daha niceleri başka hiçbir şeyle açıklanamaz. Popülerlik için değilse ne içindir? Şimdi kendini hepsinden soyutlamaya çalışmak niyedir?
iletişim
umit@umitalan.net
twitter.com/umitalan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Etiketler
Birgün Yazıları
(45)
Köşe Vuruşu
(45)
Yeni Söz Yazıları
(11)
Röportaj
(2)
Tuzla Tersanaleri
(2)
İşçi Ölümleri
(2)
AKP
(1)
Arundathi Roy
(1)
Can Dündar
(1)
Darbe
(1)
Ece Temelkuran
(1)
Edward Said
(1)
Ergenekon Operasyonu
(1)
Gazze
(1)
Mustafa
(1)
Mustafa Kemal Atatürk
(1)
Radikal Yazıları
(1)
S
(1)
Savaş
(1)
Sosyal Güvenlik
(1)
Tuzla
(1)
Ufuk Uras
(1)
belgesel
(1)
istanbul
(1)
işsizlik
(1)
kot taşlama
(1)
sermaye
(1)
sol
(1)
taşlanmış kota boykot
(1)
toplumsal paranoya
(1)
yoksulluk
(1)
Çocuk İşçiler
(1)
örgütlenme
(1)
üçüncü köprü
(1)
üçüncü köprü yerine yaşam platformu
(1)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder