iletişim
umit@umitalan.net
twitter.com/umitalan
Çarşamba, Mayıs 05, 2010
BASINDA NEFRET KİMİN UMRUNDA?
BUGÜNKÜ BİRGÜN YAZIM ŞÖYLECE:
Geçtiğimiz hafta, Siirt’teki olay nedeniyle gazetecilik yeniden tartışmaya açıldı. Başbakan gibi bütün kabahati medyaya atanlar, medyayı her şeyden yalıtanlar ve medyayı sorgulayanlar oldu. Aslında en çok dikkat çekmesi gereken şey, Sosyal Değişim Derneği’nin ‘Ulusal Basında Nefret Suçları 10 yıl 10 örnek’ başlıklı incelemesiydi. Anaakım basında bu inceleme üzerine şimdilik Ruşen Çakır’dan başka yazan olmadı. Basın, yıllar içinde toplumda biriken nefrete nasıl katkıda bulunmuştu? İnceleme kapsamında ulusal basında son 10 yılda çıkan haberler; etnik, cinsiyet, ulusal özellikler, din, siyasi eğilim, eğitim, toplumsal statü, cinsel yönelim açısından tarandı. Tahmin edileceği üzere nefretin haddi hesabı yoktu. Hükümet karşısında konumları nedeniyle yandaş ve yandaş olmayan şeklinde ikiye bölünen basın, nefret suçu konusunda tam bir uzlaşı içindeydi. Hepsi bir şekilde nefreti körüklemişti.
Oysa ulusal basındaki nefret suçlarıyla ilgili bu incelemeyi görmezden gelenler, gazetecilik konusunda köşelerinden ahkâm kesmeye devam ettiler geçen hafta. Hepsi birer ‘haysiyet timsali’ olduğu için buna fazlasıyla hakları vardı elbette! Peki, ‘neleri söylerken, neleri unuttular?’ Bu haftaki Köşe Vuruşu’nu, ceza sahasının o noktasına doğru gönderelim.
‘TAVŞAN KARDEŞ’ ÖĞRETİSİ
Üniversitelerde turneye çıkan ve Türkiye’de gazeteciliği bu ‘göz kamaştırıcı’ noktaya getirirken edindiği tecrübeleri öğrencilerle paylaşan Özkök, gazetecileri Şövalyeler ve Pusucular olmak üzere ikiye ayırıyordu 4 Mayıs tarihli yazısında. Ona göre bir gazeteci yandaş da olsa şövalye sayılabilirdi. Yeter ki, gammaz olmasın, muhalif meslektaşlarına karşı cadı avı başlatmasındı. Öyle nefret dolu yazılar ve haberlere imza atmanın pek bir önemi yoktu. Ayrıca bu hesapla kendisine sormak isterim; “Sizin yönetiminizdeki Hürriyet’te, Hrant Dink’i hedef gösterenler korosuna katılan Emin Çölaşan da meslektaşlarını gammazlayan pusucular arasında sayılabilir mi?” Diğer taraftan yine kendisinin yönetimindeki Hürriyet’in mesela Ulusal Basında Nefret Suçları incelemesindeki 10 örnekten birine, toplumsal statü kategorisinde “Kapıcı şarkıcıya tecavüz davası” haberiyle girmesi de mevzu değildi. Aynı şekilde, misal; katilin etnik kimliği Ermeni olunca “Katil Ermeni” vurgusu kullanmak ya da “Katil İmam Hatipli çıktı” gibi kalıplara ayrımcılık yapmak önemsizdi demek ki.
DUMANLI’DAN AHLAK BİLGİSİ DERSİ
Her pazartesi yazılarının bir kısmını gazetecilik derslerine ayıran Ekrem Dumanlı, Siirt’te yaşananları doğru anlamak için medyayı sorgulamaya açıyordu. Ama magazin eklerinin pespayeliğinden dem vuruyor, ama dizilerin özendiriciliğinden bahis açıyordu. Dumanlı’ya göre bu ahlaki çöküntüyü yaratanlardan biri medyaydı. Elbette Ekrem Dumanlı’nın da “Peki bu nefreti yaratanlardan biri kim?” sorusuna cevabı yoktu. Çünkü, onun gazetesi de söz konusu incelemede “Sünnetsiz kundakçı DTP adına kurban derisi toplamış” başlıklı haberle ‘dini inanç’ kategorisinden nefret suçu listesine girmişti. Gerçi, Zaman gazetesinin hem köşe yazısı, hem de haber dili açısından benim de bu köşede işlediğim pek çok ayrımcılık ve nefret örneği var, ama hepsini anlatmaya yerimiz yetmez.
KISA VE ÖZ NEFRET
Geçtiğimiz hafta Yılmaz Özdil de kendilerine “öyle gazetecilik yapılmaz” diyen yandaş medya ve Başbakan’a cevap olarak ironi dolu bir yazı yazıyor ve gazeteciliği savunuyordu. Ancak kendisi de Star gazetesinde çalışırken imza attığı utanç verici “Two Size” manşetiyle söz konusu incelemenin nefret suçları listesindeydi. Üstelik yenice Ahmet Türk’e atılan yumruğu handiyse savunan yazısıyla gündeme gelmişti. Tabii başkalarına gazetecilik dersi verirken bunun yine pek bir önemi yoktu.
Görüldüğü üzere; medyamız yine gündemin şehvetine kapılmış gitmekte. 10 yıllık bir taramayla ulusal basında nefret suçu incelemesi çıkmış kimin umrunda? Herkes bir şekilde kendini aklamış durumda. Bülent Ortaçgil’in “Aşk Var” şarkısında söylediği gibi; “Herkes en iyi doğruyu bilir / herkes uzman, herkes rekortmen / öyle eminiz ki yolumuzdan / ister haydut, ister centilmen” Ama yine şarkının söylediği gibi “bir tek aşk var” işte. Yazdırıyor çaresizce; çözüm olmayacağını bile bile…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Etiketler
Birgün Yazıları
(45)
Köşe Vuruşu
(45)
Yeni Söz Yazıları
(11)
Röportaj
(2)
Tuzla Tersanaleri
(2)
İşçi Ölümleri
(2)
AKP
(1)
Arundathi Roy
(1)
Can Dündar
(1)
Darbe
(1)
Ece Temelkuran
(1)
Edward Said
(1)
Ergenekon Operasyonu
(1)
Gazze
(1)
Mustafa
(1)
Mustafa Kemal Atatürk
(1)
Radikal Yazıları
(1)
S
(1)
Savaş
(1)
Sosyal Güvenlik
(1)
Tuzla
(1)
Ufuk Uras
(1)
belgesel
(1)
istanbul
(1)
işsizlik
(1)
kot taşlama
(1)
sermaye
(1)
sol
(1)
taşlanmış kota boykot
(1)
toplumsal paranoya
(1)
yoksulluk
(1)
Çocuk İşçiler
(1)
örgütlenme
(1)
üçüncü köprü
(1)
üçüncü köprü yerine yaşam platformu
(1)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder