iletişim

umit@umitalan.net
twitter.com/umitalan

Çarşamba, Eylül 30, 2009

İSMET BERKAN, KENDİ YAZARLARINI MI UYARIYOR?

Bugün BirGün'ün sitesine ulaşılamıyor. Gazeteyi matbu olarak almamışlar için bugünkü BirGün yazımın tamamını buraya iliştiriyorum:

İsmet Berkan, pazartesi günü “Gazeteciliğin evrensel ilkeleri köşe yazarlarını da kapsar” başlıklı bir yazı yazdı. Özetle; köşe yazarları öyle kafasına göre takılamaz, gazetecilik ilkeleriyle sınırlı olmalıdırlar dedi. İsmet Berkan’a bu konuda sonuna kadar hak verdim. Bununla birlikte; “İsmet Berkan’ın genel yayın yönetmenliği yaptığı Radikal gazetesinde durumlar nicedir, Radikal’in köşe yazarları, genel yayın yönetmenlerinin çizdiği bu sınırın içinde midir?” sorularını sormadan edemedim. Bu konuda hafızamı biraz yoklayınca ilginç sonuçlara ulaştım. İzninizle, Berkan’ın bu haklı çıkışını, Radikal gazetesinden birkaç yazar örneğiyle tartışmak isterim.

HASAN CELAL GÜZEL
Gazeteciliğin temel ilkelerinden biri şöyle; “Irk, etnisite, cinsiyet, dil, milliyet, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır.” deniyor gazeteci için. İsmet Berkan da söz konusu yazısında bu ilkenin üzerinde özellikle durmuş. Hasan Celal Güzel’in şu satırları ise sanki bu ilke benim umrumda değil der gibi: “Bir kısım sapı silik aydın bozuntusunun soykırım iftirasıyla uğraşırken, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Cumhurbaşkanı’na açıkça ırkçı saldırıda bulunmasını anlamak mümkün değildir.” Güzel’in, “sapı silik aydın bozuntusu” tanımına dikkat edin. Bir yandan Canan Arıtman’ı kınarken, bir yandan Arıtman ile aynı kampa düşebilme başarısı Hasan Celal Güzel’in ‘takdire şayan’ mantığını müjdeliyor o ayrı. Ama buradaki “sapı silik” tanımı, gazeteciliğin temel ilkeleriyle ters düşer nitelikte. Bir başka gazetecilik ilkesi; “Gazeteci, intihal (aşırma), iftira, hakaret, lekeleme, saptırma, manipülasyon, söylenti, dedikodu ve mesnetsiz suçlamalardan kesinlikle uzak durur” derken; Hasan Celal Güzel, yazılarında kullandığı “ciğersiz, sapı silik, aydın bozuntusu” gibi tanımlarla hakaretin zirvesine varıyor.

NAMIK KEMAL ZEYBEK
İsmet Berkan’ın genel yayın yönetmenliğini yaptığı gazetenin, gazetecilik ilkeleriyle çelişkiye düşen bir başka yazarı da Namık Kemal Zeybek. Yukarıda bahsettiğim gazeteciliğin ayrımcılıkla ilgili ilkesi burada da karşımıza çıkıyor. Zeybek’in 11 Nisan 2009 tarihli yazısına bir göz atalım: “Ziya Gökalp, milleti, ‘Dili dilimden, dini dinimden’ diye tanımlamıştır.
İşte bizim milliyet anlayışımızın temelleri. Biz bu yüzden maneviyatçı milliyetçileriz.” Yani Zeybek’in Ziya Gökalp’ten alıntıladığına göre; eğer dinsiz yahut başka bir dinin mensubuysanız millet tanımına girmiyorsunuz. “Biz” kavramının içini böyle doldurmuş Namık Kemal Zeybek. Zeybek’in 17 Haziran tarihli bir başka yazısında ise; “Doğrusu 16 yaşımdayken ben de soyumu merak ettim ve araştırdım. Yedi ataya kadar çıktım. Biraz da korkuyordum. ‘Ya Ermeni, Rum falan çıkarsam’ diye. Çıkmadı. Bugün çıksa?..
Hiç fark etmez... Çünkü biliyorum ki millet soy değil; kültür ve bilinç konusudur. Türk kültürü 
içinde ve Türklük bilincinde olan Türk’tür. Soyunda hangi başka kültür ve bilinç olsa da…”
Baksanıza; Ermeni ve Rumlara, korkmayın kendinizi Türk hissederseniz soyunuz önemli değil mesajını verme inceliğini bile gösteriyor Zeybek. Peki gazeteciliğin ayrımcılığa karşı ilkesi ne oluyor derseniz, orası meçhul.

MEHMET ALİ KIŞLALI
Gazeteciliğin temel ilkelerinde “Gazeteci, başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur.” ifadesi de yer alıyor. Bu ilkedeki “demokrasi” ifadesine dikkat kesilelim. Askeri darbelerin demokrasiyi kesintiye uğratan süreçler olduğu konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Lakin, Mehmet Ali Kışlalı’nın 30 Ocak 2008 tarihli Radikal gazetesindeki “Demokrasi için darbe” yazısı, darbeyi sanki demokrasi sürecinin içindeki bir uygulama gibi değerlendiriyor. Özellikle şu ifadeye dikkatinizi çekmek isterim: “Darbe yapanların amacı artık yavaş yavaş, kendi dikta yönetimlerini kurmak yerine ülkelerine daha düzgün işleyen demokrasiyi getirmek haline gelebiliyor.” Kışlalı, yazının devamında askeri müdahalelerdeki başarısızlığı, darbeyi yapanların haklı gerekçelerini halka anlatamamasına kadar vardırıyor.

Radikal’in elbette bu ilkelere sıkı sıkıya bağlı köşe yazarları da var. Eleştirimiz topyekün Radikal yazarlarını içermiyor. Ayrıca Radikal gazetesinde buraya sığdıramadığım gazetecilik ilkeleriyle çelişen başka köşe yazarları da olabilir. Ancak bahsini açtığım üçlüye, sırf gazetenin geçmişte belirlenen çizgisine nazaran “radikallik” içerdikleri için göz yumuluyorsa, İsmet Berkan’a genel yayın yönetmenlerinin de bir sorumluluğu olduğunu hatırlatmak isterim (belki de haddim olmayarak). Yazarlarına bu yazıları yazdıkları günlerde bu ilkeleri hatırlatmış mıdır merak ederim ayrıca? Ama Sayın Berkan, yok eğer “ben zaten bu yazıyı asıl kendi yazarlarımı uyarmak için yazdım, onlardan rahatsızım” demeye çalışıyorsa, kendisine sokakta vatandaşla karşılaşan Hasan Celal Güzel mutluluğuyla selam etmek isterim. Ama korkmasın, Hasan Celal Güzel tarzı bir el ense operasyonuna gerek duymuyorum.

Okura Not: Günlük köşe yazısı tavsiyelerim ve diğer lakırdılar için;
twitter.com/umitalan

Ümit Alan

Çarşamba, Eylül 23, 2009

KÖŞE YAZARLARINA REKLAM ÖNERİLERİ

Habertürk’ün Bekir Coşkun reklamlarını izlediniz mi bilmiyorum, ama izlemediyseniz aydınlık günlere uzak düştünüz diye üzülürüm içten içe. Ayvalık – Cunda civarında çekilmiş, tam da Bekir Coşkun okuyucusuna yönelik reklamlar bunlar. Sisteme değil sadece iktidara muhalif, suya sabuna dokunmayan bir yazara yakışan nitelikte işler. Yani Habertürk akıllıca davranıp doğrudan Bekir Coşkun okuyucusuna yönelmiş. Aydınlığa doğru yürümekten, özgürlük şarkılarından, sevdadan acılardan, turnalardan, yunuslardan, yeşil tepelerden bahseden duygusal bir takım reklamlar çekmiş. Bekir Coşkun deniz kenarında ufka doğru dalıyor, göbeğini kaşımayan cinsinden bulmuş olacak ki, kahvede halkla kucaklaşıyor, hatta keman çalıyor vesaire. Alabildiğine bir romantizm. Hani Bekir Coşkun biraz daha genç olsa, medyamızda yenice boşalan “romantik isyankar” koltuğuna oynuyor diyeceğim ama ona da ihtimal yok.
Öte yandan Bekir Coşkun reklamları, bende diğer köşe yazarlarımızın ne eksiği var duygusu da uyandırıyor ve kimi köşe yazarlarına bir takım reklam önerileri akabinde geliyor.


Bugünkü Birgün yazımın tamamı ve devamı için tıklayınız

Konuyla ilgili Medyatava haberi içinse burayı tıklayın

SANIK BAHÇELİEVLER'DE, MEDYA NEREDE?

Büyük Türk medyası C.G.’nin teslim olması nedeniyle çok gururlu şu günlerde. Kendileri yakalamış kadar mutlular. Ne de olsa cinayetin etinden, suyundan, yününden her şeyinden yararlanıldı. Birbirinin aynısı haberler her gün allanıp pullanıp servis edildi. “Münevver Karabulut cinayetini gündemde tutmak” gibi bir gerekçeyle her şeyi yazmak mübah görüldü. Bunun adı fikri takip koyuldu. Sonunda beklenildiği gibi Türk polisi kahraman ilan edildi.

MEDYANIN TEŞHİRCİLİĞİ
Özellikle gazetelerimizin internet sitelerinde haberlere ilişkin hazırlanan foto galeriler, medyanın niyetini açık ediyordu. Canice öldürülmüş bir insanın çarşaf çarşaf fotolarının yayınlanması bu cinayetten ne umulduğunu açıkça gözler önüne seriyordu. “Gündemden düşürmeyeceğiz” bahanesine sığınılarak servis edilen fotoğraflar ve videolar medyamızın şov ihtiyacına ilaç olmuştu. Hiçbirinin yüzü kızarmadı, ne de olsa her gün yarım sayfalık haberleri ve bol bol tıklanma oranları garantiydi.


Yazı günüm olmamasına rağmen, medyanın Münevver Karabulut cinayeti sonrasındaki tavrına yönelik bir değerlendirme yazısı yazdım bugünkü BirGün için. Tamamı ve devamını okumak isterseniz tıklayınız.

Çarşamba, Eylül 16, 2009

EKŞİ SÖZLÜK'TEN KAÇ TANE HINCAL ULUÇ ÇIKAR?

Hıncal Uluç, geçen hafta Ekşi Sözlük için “Böyle siteler doğru dürüst bir yerde yazma imkanı olmayan ve de böyle şeyleri, yasal kaynaklı yerlerde yazacak cesaretleri olmayan birtakım mastürbatörlerin kendi kendilerine tatmin mekânları..” gibi bir tanım yaptı. Bu tanımını araştırmadan yazdığı yanlış bir bilgiyle destekleyerek bir gazeteci olarak da çuvalladı. Hıncal Uluç'a bugünkü BirGün yazımda hem Ekşi Sözlük'ü anlattım, hem de Ekşi Sözlük'ten nefret etmesinin sebebinin biraz da kendisine benzemesi olduğunu söyledim.

Okumak istersiniz, tıklayın

İlgili Medyatava haberini de buradan okuyabilirsiniz

Ümit Alan

Perşembe, Eylül 10, 2009

BEKİR COŞKUN'A RAĞMEN BEKİR COŞKUN'UN YANINDA DURMAK


Yazı günüm olmamasına rağmen dün acilen Bekir Coşkun'un Hürriyet'ten ayrılışıyla ilgili yazı istediler Birgün'den. Baskıya 1 saat kala bir yazı kotardım, ama çok acele yazdığım için bazı cümle kuruluş hataları var. Okursanız lütfen görmezden gelin.

Okumak için tıklayın

Ümit Alan

Çarşamba, Eylül 09, 2009

HANGİ KÖŞE YAZARI, NEREYE GİTMELİ?

Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan’ın umre ziyareti, ‘güzide’ medyamızın suyu oksijeni oldu. Gündem sıkıntısı çekilen ramazan ayına ilaç gibi geldi. Bu ziyaret ve yankıları, ‘köşe yazarı artık sadece köşe yazarı değildir’ döneminin pik noktalarından sayılabilir. Bundan sonra ana akım medyada farklı yazarlardan bu tarz ilginç çıkışları sık sık göreceğiz. Karşısı ötesi berisi demeden hemen hemen hiçbiri yoksul mahallelere gitmeyecek elbette. Arada şaşırıp giden olursa büyük bir gazetecilik olayı gerçekleştirmiş olmayacak pek tabii ki. Diyecekler ki, yoksulluğu sen keşfetmedin ki?
Şimdi umreye gitmenin yeni bir yankı doğurmayacağı açık. Umreye giden gider elbette, ama artık hepsi Özkök–Hakan ikilisinin takipçisi gibi kalacak. O yüzden bazı köşe yazarlarımıza farklı gezi ve gündeme gelme planları gerek şimdi. Bir kaçına gidecek yer önermek geldi içimden naçizane.

Bugünkü Birgün yazımın tamamı ve devamı için tıklayınız

Ümit Alan

Çarşamba, Eylül 02, 2009

KÖŞE YAZARLARI GELECEKTE NE İŞ YAPAR?

Sıkça tekrarlandı. Ama yine de kısa bir girizgâh yapalım: Facebook’tu, bloglardı, Twitter’dı derken köşe yazarlığının geleceği hayli karanlık görünüyor. Malumunuz herkes biraz köşe yazarı artık. Mail gruplarda yaşanan kavgaların taraflarından tutun, Facebook’ta “status” dediğimiz hal tercümesi başlıklarının ve videolarının altında birbirine girenlere kadar çoğu internet kullanıcısı biraz polemikçi köşe yazarı tavrı içinde. Nice köşe yazarına taş çıkartacak bloggerlar da cabacı. Hal böyleyken bunca köşe yazarının arasından sıyrılmak o kadar zorlaştı ki, tek başına yazı yazmak yeterli gelmiyor. Niyet sorgulanmaz ama, pekâlâ sessizce gidivermek varken âlâyı vâlâ ile umreye gitmeler falan bu aradan sıyrılma çabasının hezeyanları gibi duruyor.

Peki, diyelim ki, köşe yazarlığı böyle ağır ağır meçhule gitmek yerine aniden son buluverse, bir sabah uyandığımızda köşelere fidan dikildiğini görüversek, “tasfiye nedeniyle kapalıyız” yazsa cornerlerda… O zaman köşecilerimiz ne yapar dersiniz? Her zamanki gibi bir kaç şanslı köşe yazarımız üzerinden biraz tahmin yürütelim.

Bugünkü Birgün yazımın tamamı ve devamı için tıklayın

Medyatava
ise yazının Şamil Tayyar boyutunu öne çıkarmış ilgili haber için burayı tıklayın

Ümit Alan